Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Düşündükçe kırıldığım tam 3 kişi!

İnsanları affedebiliyor musunuz?  Kolayca? Galiba bu soruyu kendime sormuş olsaydım cevabım 2 tane olurdu; hem evet, hem de hayır. Düşünmeden verdiğim cevap evet; düşünerek verdiğim, kendimle iç hesaplaşmalara girip bin dereden su getirdiğim ise hayır.  Ben affedemiyorum.  B iliyorum aslında hepsi içime dert olacak, bütün hepsi zihnimi boşuna meşgul edecek, bütün hepsi beni üzecek. Ama yapamıyorum.  Hayatım boyunca affedemediğim kim varsa hepsini sırtıma alıp, yüklenip öyle devam ediyorum ve bunu yapmaktan o kadar yoruldum ki! Bazen düşünüyorum acaba affedemediğim kişiler de beni bu kadar önemsiyor mudur?  Sahi kaç kişiydiniz zihnimde? Bir değil, iki mi?  Tamam hatırladım üç!  Belki de bilemediklerim veya şuan aklıma gelmeyenler de vardır.  Düşündükçe daha da çok kırıldığım tam 3 kişi.
En son yayınlar

Hiç canım yanmaz benim!

Hayatta hiçbir zaman küçük şeylerden mutlu olabilen biri olmadığımı düşünüyordum, ta ki bugüne kadar. Meğersem içten gelen düşünceler ve bir insanı seni kalpten sevmesi ne kadar farklı bir duyguymuş.  Bazen kendimi kaybolmuş hissediyorum; bir ilişkide, bir toplulukta, bir arkadaş grubunda veya ailemde. Aile büyüklerimizi de sayınca toplamda 6 kişi olmamıza rağmen yine bu kaybolma hissinden bir türlü kurtulamıyorum.  Biliyorum; kendi akrabalarını, kendi aileni seçemezsin. Ama yine de bir şans verilmeliydi bence. Mesele belki seçmek bile olmasa insanların tek bir özelliğini değiştirebilmek gibi.  Ben insanlara karşı sevgisini çok iyi gösterebilen biri değilim. Sarılmaktan, öpmekten hoşlanmam. Yani aslında hoşlanmadığımı düşünüyordum. Ta ki sevgisini hissettiğim insanlara sarılana kadar. Ve ne yazık ki bu kişiler benim kendi ailemden değildi. Ama sonuçta insan 2. ailesini de kendisi kurabiliyor değil mi?  İnsanları aslında korumaya çalışarak, onları düşünerek sevdiğimi göster

İşte bu yüzden bu kırgınlık.

2020'ye olabildiğince güzel umutlar ve hayallerle başlamıştım; her ne kadar yalnız girmiş olsam da. Benim yılım olacağına dair inancım öylesine tamdı ki.  Şimdiyse derin bir sorgulama sürecinin tam başındayım.  Aslında tam anlamıyla son 5 yıldır çoğu yaşanan şeye, hissedilen duyguya karşı hissiz ve duvar gibi olduğumu düşünürdüm. İlişkimde yaşanılanlar haricinde.  İlişkimde her zaman en zirve mutluluğu da en güzeliyle yaşayıp mutsuzluğu da en dibine kadar gördüğümü savunuyorum. Belki de bu olay burcumdan kaynaklanıyordur, bilemiyorum. Sevincimi, hüznümü, göz yaşlarımı, mutluluklarımı, kızgınlıklarımı, kırgınlıklarımı ve daha bir sürü duygumu hiçbir zaman maskelemedim. Ne yaşanıyorsa, ne oluyorsa en gerçek haliyle yaşanmasını savunuyorum.  Şuan sadece hissetmiyorum. Ama artık rollerim değiştiğini biliyorum. Dışarıya karşı olabildiğince hassas ama kendi ilişkime karşı ruhsuzum. Sanki kalbimin artık sadece "ben" için attığını hissediyorum.  Galiba daha önc

Varoluşsal Sancılar Eşiğinde Merhaba 2 0 2 0 !

Senin bana tattırdıklarını hiç sevmedim 2019.  Bana hiç uğurlu gelmedin, mutlu etmedin.  Kaybetme korkusuyla sürekli yüz yüze bıraktığın bir yıldın. Yine bir yandan şimdi düşünüyorum da kendimi tanımama, kimliğimi bulmama, doğrularımı ve yanlışlarımı sorgulamama yardım ettin.  Bazen sorgulamaya o kadar çok daldım ki uykularımdan oldum; bazense o kadar çok uyudum ki, neyi neden ve niçin yaptığım konusunda çıkmaza girdim.  Büyüyorum derken aslında büyümekten ne kadar çok korktuğumu anladım. Yaş almaktan, sorumluluklarımın artmasından, bazen mutlu olmaktan bile kaçtım.  Çok mutlu olunca çok üzüleceğim sandım. Hayatın adalet terazini çok yanlış şeylere yordum. Hayatı dolu dolu yaşamak isterken kendimi unuttuğumu fark ettim. Sevdiğim şeyleri yapmaktan uzaklaştım, kendimden uzaklaştım. Ve sonra da yavaş yavaş insanlardan.  İnsanlar beni hep kırar sandım, zaten hali hazırda duran duvarlarımı yükselttim. Kendime hapsoldum.  Az kişiye güvendim ama hepsi de güvenimi boşa çık

İflah olmaz bir terazi burcuyum.

"Bir kitap okudum, hayatım değişti." veya "Bir film izledim, bambaşka biri oldum." demek isterdim. Ama maalesef ki iflah olmaz bir terazi burcuyum. Benim için değişim her dakika, her an. Bir filme veya kitaba bağlı değil. Nefes aldığım her an daha başka duygulara, daha başka hislere kapılıp kendimden sıyrılıyorum. İyi mi yoksa tamamen kötü mü bilmiyorum. Bir gün birini çok sevip, öteki gün ondan nefret edişlerimi de buna bağlıyorum. Kaldı ki artık kimseyi nefret edecek kadar bile  sev(e)miyorum. Herkes soğuk, içten pazarlıklı çıkıyor. En yakınım dediğim insan artık bir bukalemun misali. Baktıkça midem bulanıyor. Yaptıkları, söyledikleri öyle bir batıyor ki. Kötü bir şey söylemediği halde içinden geldiğini düşünmediğim için ondan an be an uzaklaşıyorum.  Artık onu tanımıyorum.  Tanımak istemiyorum.  Yüzüne bakınca bile eski samimiyeti bulamadığım bir insanla ne konuşulur bilmediğim için tamamen sessiz kalıyorum. Söylediği her bir cümlede daha da gözümd

Bugün de sana ayağını öpmeyen bir sevgili veren Allah için ne yaptın!?

Başlık biraz ürkütücü gelebilir farkındayım ama inanın ki duyduğumda ben de şok geçirmiştim. Ve bazen insanların bana bu denli özelini anlatacak kadar güvenmesi gerçekten anksiyete atakları geçirtiyor.  Yapım itibariyle her zaman mesafeli ve karşı tarafların dediğine göre suratsız bir kişilik olduğu için insanların bana ısınması veya nefret etmesi saniselik olaylara bağlı. O anki ruh halime göre.  Yine böyle sınıftaki arkadaşlarımın gürültüsünü duymamak için kitaba gömüldüğüm bir sabahta yanıma bir kız oturdu. 1. sınıftan beri tanıyorum ama hiç konuşmuşluğum yok. (Laf aramızda iyiki de olmamış, bir süre sonra insana bileklerini kestirtecek kadar boş muhabbet edebiliyor!?) Ben de (içimdeki son insani kırıntıları kullanarak) "Günaydın" dedim. Ahhh anam demez olaydııım! Bir başladı hayat hikayesini anlatmaya Allah'ım Seda Sayan'ın evliliklerini dinleseydim kesinlikle daha az yorulurdum. Veya Mehmet Ali Erbil.  Anası, babası, danası, sülalesinde ne kadar boş iş

İnsanlar sigarayı bırakınca mutlu olur, bense insanları.

Her şeyi bırakıp güneye yerleşsem diyorum.  Gerçi yaş grubum itibariyle yönelimler daha çok Marmara'yı gösteriyor ama benim insansız hava sahasına, yalnızlığa ve sakinliğe ihtiyacım var.  Bazen keşke diyorum Benjamin Button olarak doğsaydım. Yaşlı olarak doğup bebekken gökyüzüne bir ışık olarak süzülüp çekip giderdim yeryüzünden. Ne kadar zor olabilirdi ki?! En azından 21 yaşında insanlardan kaçmak için bu kadar uğraşmak zorunda kalmazdım. Lisedeyken hep üniversite hakkında konuşurduk. Açıkçası o zaman da çok hayalim yoktu bu zamanlara dair. Tek istediğim evimde oturup sabah akşam dizi-film izlemek ve örgü örmekti. Böyle deyince arkadaşlarım bana hep gülerdi. Şimdi bakıyorum da tüm bu 2 yıl boyunca gerçekten sadece bunu yaptım ve bir dakika bile pişman olmadım. Arkadaşlarımsa kendini tamamen salıp deyim yerindeyse totoşu başı dağıttılar. Böyle bir şeyi de hiç yapmak istemedim. Galiba bana hitap etmediği için. Sadece huzur ve dinginlik istedim.  Ve ulaştım. Ama ba